Prof. Dr. KÖKSAL BAYRAKTAR’a armağan edilen, hakemli bir dergi olan Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nin 2010/1 sayılı nüshasında s. 49’da yayınlanan bu kapsamlı makalemde yer alan iki tespit, Türkiye’yi iki bakımdan çok yakından ilgilendirmekte:

Birincisi; çekirdek ailede dürüst bir birey olarak yetiştirilmiş insanlarımızın, devlet kurumları ve özellikle de adliye ile ilk karşılaştıkları andan itibaren, dürüst davranmanın aleyhlerine işlediğini görmesi ile başta dürüstlük olmak üzere diğer toplumsal değerlerini hızla kaybettiği gerçeğidir.

İnsanlarımız, uyuşmazlıklarda yargıyı çözüm mercii olarak değil, isteklerine alet edebileceği bir otorite olarak görmekte, uyuşmazlığı ile ilgili gerçekler ve deliller söz konusu olduğunda işlerine gelenleri açıklayıp gelmeyenleri gizlemektedir.

Yargılama usullerinde kabul edilen ve “ispat edebileceğin kadar iddia et” olarak özetlenebilecek olan yargılama usul kuralları bu durumun temel nedenidir. Oysa uyuşmazlıklarda en son çözüm mercii olan yargı mercilerinin önünde, uyuşmazlıkla ilgili gerçeğin ve delillerin dürüstçe, tam ve doğru olarak açıklanması şarttır. Mahkemelerinin gerçeği ortaya çıkaramadığı bir ülkede adalet duygusunun zedelenmesi kaçınılmazdır. Dolayısı ile Türkiye’nin uyuşmazlıkların çözümünde dürüstlüğü sağlaması ve bozuşturucu olan zihniyeti düzeltici ve tamir edici hale getirmesi gerekmektedir.

İkincisi; doğrunun tam olarak açıklanmadığı yargılamalarda, yargının etkin ve verimli hizmet vermesinin mümkün olmadığı, verilecek yargı kararlarının gerçeklere uygun ve isabetli olamayacağı ve mutlaka hatalı olacağıdır.

Başvuranların gerçeğe uygun olmayan açıklamaları üzerine karar veren, tarafların menfaatlerine geldiği kadar açıkladığı delillere göre karar vermek durumunda olan ve gerçeği tam olarak tespit edemeyen mahkemelerin adalet duygusunu tesis edemeyeceği, tersine yargıya verilen devlet gücünü suistimal etmek isteyenlerin hukuksuzlukta yarışmalarına alet edilecekleri kolayca öngörülebilir. Devletin en önemli gücünün haksızlıklara alet edilmek istenmesi kadar kötü bir durum düşünülemez.

Oysa yargı mercilerinin toplumdaki uyuşmazlıkları gideren ve bireyler arasındaki iş birliğini yeniden tesis eden, uzlaşma ve barışmaya zemin hazırlayan, toplumun ürettiği değerleri tüketen değil geliştiren, güçlendiren ve artı değer yaratan yerler olması gerekir.