İstanbul Barosu Başkanlığı’na birçok değerli meslektaşımın aday olmasından ve her birinin farklı tespit ve fikirlerini dinlemekten SEVİNÇ; içlerinden sadece birinin baro yönetimine gelip, diğerlerinin ve fikirlerinin dışarıda kalacak olmasından BÜYÜK ÜZÜNTÜ duyuyor, buna sebep olan hukuksuzluğu hepsi bilmesine karşın hiç birisinin dile bile getirmemesini YADIRGIYORUM.
Maalesef, nispi seçim yerine, çok oy alan bireyleri dışlarken görece az oy alanları, kazanan listelerle baro yönetimine taşıyan anti demokratik blok liste usulü seçim uygulamaları, baro yönetimlerini tekdüze bir gruba ve görüşe teslim etmekte; farklı fikirlerin yarışmasını, çatışmasını ve sentezler oluşturmasını engelleyerek mesleğin gelişimini kısıtlayıp emeklerin kısır çekişmelerle boşa gitmesine neden olmaktadır. Oysa ülkemizin dağlar kadar yığılmış hukuk sorunlarının çözümü avukatların ve baroların elinde bulunmaktadır.
Türkiye Barolar Birliği’nin en yüksek organı olan Genel Kurul, avukatların değil de il baro yönetimlerinin oluşturduğu bir kurul gibidir. 2017 yılında 37.985 avukatı olan İstanbul Barosu’nda 314 avukat 1 delege ile temsil edilirken, sadece 40 üyesi olan Tunceli Barosunda 13 avukat 1 delege ile temsil edilmiştir. En fazla 1 delege hak eden 31 baro, hak ettiğinin 2 – 3 katı delege ile kısacası büyük barolar görece DÜŞÜK, küçük barolar ise YÜKSEK sayıda delege ile temsil edilmiştir.
Sadece Barolar değil, Anayasa m. 135’e göre demokratik yönetim esaslarına tabi olan Kamu Kurumu Niteliğindeki (“KKN”) meslek kuruluşlarının neredeyse tamamı anti – demokratik yönetim kısıtlamalarından mustariptir. Anayasaya aykırı olan kuruluş kanunları, bütün meslek kuruluşlarının büyük şehirlerdeki üyelerinin temsil hakkını kısıtlamakta; küçük şehirlerdeki azınlığı, çoğunluğa hâkim kılmaktadır.
En başta, Anayasa’nın ‘Çoğulculuk’ ve ‘Temsilde Adalet’ ilkelerine aykırı olan, merkez yönetimlerin yetki ve nüfuzları ile etkili olduğu, siyasi partilerdekine benzer blok listeler arası seçim usulü, üyelerin iradesinin meslek kuruluşları yönetimlerine yansımasını zorlaştırmaktadır. Üyeler, kendi arzularına göre aday olmak ve seçim yapmak yerine, önlerine konulan listelerden birini tercih etmek zorunda kalmaktadır. Listelere dâhil olamayan, daha fazla oy aldığı halde, listesi kaybettiği için seçilemeyen önemli bir kesim, yönetimden dışlanmakta ve ötekileşmektedir.
Anayasa Mahkemesi, önüne getirilen bir tek bir meslek kuruluşu hakkındaki kanununda düzenlemeyi “üyelerin eşit olarak temsil edilmesine imkân vermeyen bir delege sisteminin demokratik olmadığını” belirterek iptal etmiştir. Fakat 1991 ve 2002 yıllarında, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilen hükümlerin aynıları, hakkında iptal davası açılmamış olan diğer meslek kuruluşlarının kanunlarında ve barolarda uygulanmaya devam edilmektedir.
Adalet aşığı avukatlar bu duruma sessiz kalamazlar; kalmamalılar. Buna en başta baroların ve başkan adaylarının karşı çıkması gerekir.
Demokratik yönetim önce barolarda başlamalı, Baro Başkanlığı seçimleri iki turlu eleme suretiyle olmalı, delegelik sistemi kaldırılmalı ya da delege seçimlerinde blok liste usulü yasaklanmalı, nispi çoğunluk ile en çok oy alanlar delege seçilmelidir. Bütün fikirlerin yönetimde temsil imkânı bulduğu böyle bir sistemde, ortaya son derece sağlıklı, iyi tartışılmış ve geliştirici sentezlerin çıkmasını ve mesleğimizin hızla gelişmesini sağlayabiliriz.
Her birine aynı derecede muhabbet beslediğim meslektaşlarıma başarılar dilerken, kendilerinden barolarda demokratik yönetimi engelleyen kısıtları kaldırma yönünde çaba gösterme sözü vermeleri dileğiyle.