Dünya Sağlık Örgütü Direktörü, göz ardı edilemeyecek kritik bir uyarı yaptı: “COVID-19 ancak ve sadece birleşik bir küresel çabayla mağlup edilebilir.” Aşı bulunmadığı sürece, bir kişide görülen virüs, dünyanın geri kalan kısmını riske sokacak; en çok da azgelişmiş ülkelere zarar verecek ve yıkıcı sonuçlara yol açacak.
Nitekim virüsün yarattığı krizin, özellikle azgelişmiş ülkelerde sivil huzursuzluk ve iç karışıklıklara yol açacağına dair kaygı ve endişeler artıyor. Financial Times’da 21 Nisanda çıkan bir habere göre, “BM ve diğer kuruluşlar, azgelişmiş ülkelerde açlığın; şiddet ve kitlesel göçlere yol açmasından korkuyorlar.”
Virüsle Mücadele, Azgelişmiş Ülkelerde Başlar ve Biter
Virüsle mücadelede dış destek verilmemesi halinde virüs azgelişmiş ülkelerle sınırlı kalmayıp kolaylıkla yayılarak gelişmiş ülkelerde de yıkıma eşdeğer sonuçlara yol açacak.
Gerçekten de gelişmiş ülkeler virüsten ve sonuçlarından muaf değiller: İspanya, İtalya ve İngiltere’nin mağduriyetleri ortada. Örneğin Financial Times, uygulanan karantina politikaları yüzünden üç milyon İngiliz’in açlıkla mücadele ettiğini bildirdi.
Hepimiz kendimize şu soruyu sormalıyız: Gelişmiş ülkeler bile güçsüz düşerken, öncesinde zaten büyük zorluklarla boğuşan azgelişmiş ülkelerin COVID-19 sonrasındaki zorluklara dayanabilmesini nasıl bekleyebiliriz?
Küresel Salgın Bencillikle Çözülemez
Yeterli ekonomik gücü ve mücadele imkânları olmayan azgelişmiş ülkelerin tamamını kapsayan etkili bir strateji uygulanmadığı takdirde yeni dalgaların ve benzeri salgınların dünya çapında felaketlere neden olabileceğini COVID-19 bütün insanlığa gösterdi. Bir birimize bu kadar sıkı bağlı ve bağımlı olmamıza karşın pek çok dünya lideri COVID-19 ile mücadelede gelişmiş ve azgelişmiş ülkelerin kaderlerinin ayrılmaz olduğunu görmezden geliyor.
Diğer tüm krizlerde olduğu gibi, bu krizde de, ülkelerin mücadele politika ve önceliklerinin kendilerinden olanı korumak yönünde oluştuğunu, ilaçlara, tıbbi malzemelere ve hatta gıda ürünlerine erişimi sınırlayan bencilce tedbirler alındığını gözlemliyoruz. Bazıları, ülkelerin kendi vatandaşları sıkıntı çekerken diğerlerine yardım edemeyeceklerini söyleyebilir ve anlayış görebilir. Kriz zamanlarında içgüdüsel olarak hareket etmek, en kolayıdır. Fakat bu yaklaşımın bizi çözüme değil çözümsüzlüğe götürüyor, sorunu büyütüyor. Nitekim kendimizi koruyup diğerlerini dışlarken, sınır ve sınıf tanımayan COVID-19 her ülkeyi kendi evinde vurdu.
COVID-19’la Küresel Mücadelede Cılız Sesler
İnsanlık büyük bir ailedir, birimizin başına gelenden diğerimiz istisna değildir. COVID-19 bize bunu acı ve veciz bir şekilde gösterdi. Böyle büyük ve zor sorunlara karşı bütün insanların, bu büyük ailenin derin ve koşulsuz bir birlik ve dayanışma ruhuna, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” atasözümüzü uluslararası toplumun ve liderlerin kalpten benimsemesine ihtiyaç var.
Fakat maalesef, bu yönde birkaç fikirden ve cılız sesten başka bir şey duyamıyoruz.
Geçenlerde İngiltere’nin eski Başbakanı Gordon Brown, imkânları olan ülkelerin katkısıyla bir fon ve bir uluslararası görev kuvvetinin kurulması için yaptığı çağrı boşlarda yankılandı.
Hastalığın teşhisi, tedavisi ve aşısının bulunması için 7,5 Milyar Avro toplamayı hedefleyen bir yardım kampanyası başlatacağını duyuran AB, (https://global-response.europa.eu/index_en) COVID-19’un çıkmasına neden olan kök sebepleri ihmal ederek semptomlarını gidermeye odaklanmakta; bir sonraki krize kadar geçici bir çözüm aramakta.
COVID-19 ile mücadelede diğerlerine yardım gönderen ülkeler daha çok siyasi nüfuz saikiyle hareket etmekte.
Dünya Liderleri İnsanlığa Bir Çözüm Borçlu
Bu şartlarda dünya liderlerinin acilen bir araya gelmeleri, insanlığın iyiliği için, COVID-19 ve benzeri salgınlarla mücadelede gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasında dayanışma ve işbirliğini teşvik eden bir strateji geliştirmeleri gerekmekte. Uzun-vadeli bir stratejik eylem planı oluşturmaları, yoksul ulusların mücadele kabiliyetlerindeki dengesizlikleri gidermeleri, kaynakları kritik noktalara tahsis etmeleri, kurumları güçlendirmeleri, COVID-19 salgınını alt etme hedefinin ötesine geçmeleri gerekiyor. Bu husus, liderlerinin insanlığa ve kendi uluslarına karşı borcudur.
Başarılı olabilmeleri ise uluslararasında dayanışmacı bir işbirliği ile mümkün olacaktır.