Türkiye, 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için sandığa gidiyor. 15 Mayıs’ta ülkemizin daha aydınlık bir geleceğe uyanmasını dilerim.
Cumhurbaşkanlığı seçimi için aday olanların listesi, 31 Mart 2023’te Resmî Gazete’den ilan edilerek kesinleşecek. Siyasi partilerin milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) teslim etmeleri için son gün ise 9 Nisan 2023.
Bağımsız adaylıklar bir yana, siyasi partilerin cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği için aday gösterme süreçleri hiç de demokratik değil. Kimin aday gösterileceğine parti tabanları değil liderler ve merkez yönetimler karar veriyorlar. Halk, seçmek yerine, önüne konan adaylar arasında tercih yapmaya zorlanıyor.
Siyasi partilerin cumhurbaşkanı adaylarını merkez yönetimleri belirledi, adaylık için bir yarışma olmadı. AK Parti’nin Recep Tayyip Erdoğan’ı, CHP’nin de Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday göstermesinin, parti tabanlarının isteğiyle uyumlu olduğunu farz ediyorum. Ancak “partilerin tabanlarına sorulsaydı Türkiye için yeni bir hikâye yazacak yeni liderler ortaya çıkar mıydı” diye sorduğumda ise bu iki ismin öne çıkacağından emin olamıyorum!
“Acaba yeni dönemde seçilecek olan milletvekilleri yeni liderler çıkarırlar mı, Türkiye layık olduğu yöneticilere kavuşur mu” diye sorunca, daha da karamsarlığa kapılıyorum. Çünkü eski hamam eski tas, bütün siyasi partilerde riyakâr demokrasi oyunu sürüp gidiyor. Heyecanla milletvekili aday adayı başvurusu yapanlardan “layık görülenler”i, partilerin merkez yönetimleri ve en nihai aşamada liderleri belirleyecek.
Aday adayları, genel başkanın veya merkez yönetimin gözüne girip listelerinde yer bulabilmek için kıyasıya yarışacaklar; dikkatlerini çekmek, liyakatten çok parti içinde etkili kişilere ve gruplara aidiyetlerini ve sadakatlarını kanıtlamak için çaba gösterecekler; kesin aday listeleri YSK’ye teslim edilinceye kadar, gözleri telefonda, yürekleri ağızlarında, hop oturup hop kalkacaklar! Sonuçta çok azı hariç binlerce aday adayı hayal kırıklığı yaşayacak, belki de siyasete küsecek.
Buna karşın liderlerin adaylıklarına karar verdiği, seçilmesini isteyip istemediğine göre şehrini ve sırasını belirlediği kimseler listelere girecek. Kesin olan bir şey varsa o da listeleri yapan, lidere akıl veren, çoğu botokslarla kendisini olduğundan genç göstermeye çalışan dinozorlar, parti yönetimde kalmaya devam edecekler. Böylece ülkemiz oligarşik bir siyasi zümrenin sığ siyasetinin mahkûmu olmaya, yıllardan beri birikerek büyüyen sorunlar ise çözümsüz kalmaya devam edecek!
SEÇİMLİ OTOKRASİ
“Türkiye’nin Orta Demokrasi Sorunları ve Çözüm Yolu isimli kitabımda (www.dahaiyiyargi.org/ turkiyenin-orta-demokrasi-sorunlari-ve-cozum-yolu/) orta gelir tuzağının sebebinin orta demokrasi, orta demokrasi seviyesinin üç temel sebebinin ise yargı, hesapverirlik ve temsilde adalet sorunları olduğunu tespit etmiştim. Yargı ve hukukun üstünlüğü sorunlarına ek olarak siyasi partilerdeki demokratik ve hukuka uyarlı olmayan oligarşik ve keyfî aday belirleme süreci, temsilde adaleti de aksatarak, ülkemizi “seçimli otokrasi” seviyesine düşürüyor. “Demokrasi hukuku” da diyebileceğimiz halkın yönetimde temsil hakkının yaygın ihlali, aynı zamanda ülke siyasetini de sığlaştırıyor. 85 milyon, küçük bir oligarşik liderler sultasına mahkûm edilirken, ülkenin gelişmiş insan kaynakları siyasetin dışına itiliyor. Bu da en başta bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü olmak üzere temel yapısal sorunların çözümsüz kalmasına yol açıyor.
YARGIYA GÖREV
Oligarşik siyasi partiler demokratikleştirilmeli, temsilde adalet, daha adayların belirlenmesi aşamasında sağlanmalı, seçimlerde cumhurbaşkanı ve milletvekili adaylarının belirlenmesi süreci, açık, şeffaf ve denetlenir olmalıdır. Bu amaçla her türlü seçimler için aday belirleme süreçlerinde aday belirleme işlem ve kararları bağımsız yargı denetimine tâbî tutulmalı, yetkin ve istekli kadroların siyasete girmesi teşvik edilmelidir.