Türkiye’de asla dokunulamaz olan, yaklaşık 4 bin 500 kişiden oluşan bir siyasi zümre var. Haksız, orantısız ve etik dışı imtiyazlardan yararlanan, buna karşın hesap verir olmayan bu zümre, hukukî veya fiilî dokunulmazlıklar yoluyla suçtan ve cezadan bağışıklık kazanarak, kendilerini yargının erişemediği, hukuk üstü bir seviyeye taşımış bulunuyor.
Aralarında suç işleyenin korunacağına dair fiili bir koalisyon oluşmuş bulunan kilit mevkilerdeki üst düzey kamu görevlileri, yargıçlar, oligarşik siyasiler ve bu durumdan menfaatlenen bir kısım iş dünyası aktörlerinden oluşan bu zümre gayrimeşru menfaat elde etme uğruna devlet yapısını gittikçe kötüleştirmekte, gelişme ve ilerlemenin önünü tıkamaktadır.
Kendi içlerinde birbirlerine muhalif ve hatta çatışıyor olsalar da devlet gücünü ele geçirenin halka ait kıt kaynakları keyfe göre dağıtarak menfaat elde etmesi amacında birleşen bu zümre, rolleri seçimlerde iktidar veya muhalefet olarak değişse de, yıllardan beri oynadıkları menfaat köşesi kapma oyunu değişmeden sürmektedir.
Devlet gücünü ele geçirmek için her şeyi mübah gören, siyaseti nüfuz ticaretine dönüştürmüş olan bu zümre, yargı başta olmak üzere bütün kurumları zayıflatmakta, hesabını vermek zorunda olmadıkları keyfi, yolsuz, kayırmacı, liyakatsiz, etiğe aykırı faaliyetlerle toplumun temel yapısını ve değerlerini yozlaştırmaktadır. Sonuçta hukukun üstünlüğü, başta kamu, her alanda aksamakta, toplumun adalet inancı giderek gerilemektedir.
Antidemokratik siyasi partilere çöreklenen, yüksek seçim barajları yoluyla %30-35 oy alanın tek başına çoğunluk oluşturduğu mevcut sistemi sürdürmekte fikir ve eylemsizlik birliği içinde hareket eden bu zümre, yasama ve yürütme güçlerinin ayrılığı ile hassas dengesini bozmuş, en kritik devlet gücü olan yargıyı yürütmeye bağımlı hale getirmiş bulunmaktadır. Aynı zümre, bazı hallerde anayasaya aykırı anlaşma yapmış, kanun çıkarmıştır.
En büyük hasarı yargıya ve hukukun üstünlüğüne vermiş olan bu zümrenin eserleri ve ayak izleri,cumhuriyet tarihimize bu pencereden bakınca kolayca görülebilir. 2017 sonrasında tüm güçlerin tek elde birleşmesiyle 1960 öncesine benzer bir devlet yapısına geri gitmemizin, yargı bağımsızlığında 1961 öncesine düşmemizin temel sebebi, bu zümrenin kendi içinde anlaşamaması, davranışlarının keyfi ve hesap vermez olmasıdır.
Özlemini çektiğimiz siyasi ve ekonomik istikrara kavuşmak için bu zümreyi hukuka hesap verir ve sorumlu davranır hale getirmek zorunludur. Bunun için ise bir yandan yargıyı bağımsız fakat hesapverir ve kaliteli hizmet üretir hale getirmek, diğer yandan yararlandıkları hukuki ve fiili imtiyazları ortadan kaldırarak siyasetçilere karşı hukukun üstünlüğünü sağlamak şarttır.
Çünkü bağımsız yargı, hukuka aykırı ve keyfi hareket etmeyi, devlet gücünü kullanarak gayri meşru menfaat elde etmeyi önleyebilecek yegâne güçtür. Yargının bağımsız ve görevini yapabilir olduğu yerde gayri meşru menfaat elde edilemez, imtiyazlı zümreler yaşayamaz. Aynı zamanda yargı tek başına, siyasilerin tutarlı ve öngörülebilir davranmasını, siyasi ve ekonomik istikrarı sağlayabilen en kritik devlet gücüdür.
İstisnasız herkese karşı hukukun üstünlüğünü sağlamak için yargıyı siyasi zümrenin yargısı olmaktan, karşıtları bastırmak için kullanılan bir araç olarak kullanılmaktan çıkarmak, herkesin yargısı haline getirmek gerekir.