Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, önceki bakanlar ile Merkez Bankası yönetiminin neden olduğu ekonomik krizi düzeltmek, hortlattıkları yüksek enflasyonu indirmek için zamana yayılan bir politika izliyor. Güven tesis etmek için yabancı finansörler, yatırımcılar, yerli iş insanları ve iş dünyası sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler yapıyor. Başarı da sağlıyor.
Bunlar iyi, hoş, güzel. Fakat Sayın Şimşek ekonomi politikasından ve alınan kararlardan doğrudan ve daha ağır etkilenen ücretli kesimler, emekliler, toplumun diğer kesimleri ve temsilcileri ile neden görüşmüyor. Uygulanacak programa ve alınacak acı tedbirlere onların da desteğini almaş, soru ve endişelerini gidermesi gerekmiyor mu? Sayın Şimşek herkesin her kesimin bakanı değil mi?
Enflasyon bir illet
Enflasyon, parayı yönetenlerin neden olduğu, güçsüzlerin elinden ve geleceğinden onlar fark etmeden alınanların güçlülere verildiği, devlet yönetiminde başarısızlıkları, mal ve hizmet üretiminde ise verimsizlikleri halının altına süpürerek gizleyen bir illet.
Parasal bir olgu olduğu yönünden bakarak basite indirgeyerek anlatmaya çalışayım: Piyasada değişilecek 100 eşya, değişim için de 100 birim para olduğunu varsayarsak bir eşyanın fiyatı 1 birim paradır. İlave edilen ürün kadar para üretilirse, örneğin 110 birim eşya ve 110 birim de para olursa da eşyanın fiyatı sabit kalır. Eşya miktarı sabit olduğu halde para miktarı artar ve örneğin 200 olursa eşyanın fiyatı artar, iki katına çıkar. Eşya üretimi kolayca ve kendiliğinden artmaz, üretmek için organizasyon ve çabalamak gerekir.
Buna karşın para kolayca ve kağıt üzerinde artırılabilir. Devlet ucuz kredi ve sair şekillerde piyasaya para pompalayarak, bankalar kredi açarak hiç yoktan para üretirler. Eşya miktarı sabit kalırken para miktarının artması sıradan insanlara eşyaların fiyatında artış olarak yansır. Bu nedenle enflasyonun önemli nedenlerinden biri para miktarında artıştır. Fiyatların artış hızına ise enflasyon denir.
Enflasyon ahlakı ve adaleti bozdu
Başka sebepler de örneğin eşya miktarının azalması, ya da para miktarı sabit kaldığı halde güvenin azalması ve piyasa davranışlarının bozulması gibi bir çok sebeple enflasyon oluşabilir.
Enflasyon; başkasının zerre hakkında gözü olmayan insanların özündeki adalet ilkesini zedeler, farkında olmadan onarı haksız veya hırsız yapar. Adalet ülküsünden zerre ödün vermeseler bile yöneticileri bozar. Neden oldukları ya da önleyemedikleri enflasyon vasıtası ile yöneticiler; yönettikleri herkesi birbirinin hakkını yemeye, diğerine kazık atmaya adeta zorlarlar. Böylece toplumsal adalet kökünden sarsılır. Nitekim çoğu ekonomistin birleştiği gibi Türkiye’deki yüksek enflasyon ve adaletsizlik, tamamen, yöneticilerin bilimsellikten uzak ve keyfi kararlar almalarının sonucudur.
Yöneticilerimizin enflasyonu önlemeyip azdırmaları sebebiyle Avrupa’da toplumsal gelir adaletsizliğinde Türkiye birinci sıradadır. Yani Avrupa’da gelir dağılımı eşitsizliğinin en kötü olduğu ülke 42,6 puanla Türkiye, arkasından 38,4 puanla Bulgaristan’dır. Avrupa Birliği ortalaması 29,6; Almanya’nın puanı 29 ve gelir adaletsizliği en düşük Slovakya’nın puanı 21,2’dir.
Şirketler gibi ücretlileri de düşünmek gerekmez mi?
Yüksek enflasyonun devletin gelirlerini ve varlıklıların zenginliğini artırırken ücretlilerin gelirini azalttığını iyi bilen Sayın Şimşek, Eylül 2021’de aniden yüzde 80’e zıplatılan enflasyonun 2024 sonunda “baz etkisiyle” yüzde 40’a ineceğini, 2025 sonunda ise yüzde 25’e olacağını, ileriki yıllarda daha da düşmesiyle fiyat istikrarının sağlanacağını söylüyor.
Alınan tedbirleri, ekonominin ve enflasyonun beklenen seyrini iş insanlarına ve yatırımcılara anlatan Şimşek’in, bu süre boyunca gelirlerinin erimeye devam edeceğini ücretli ve emekli kesime anlatması ve buna karşı alacağı tedbirleri söylemesi gerekmez mi? Örneğin, iş dünyasını enflasyonun kötü etkilerinden korumak için enflasyon muhasebesi tedbiri alan ekonomi yönetiminin, ücretli ve emekli kesimi aynı derecede ve oranda koruyan bir yöntemi neden hayata geçirmesi gerekmez mi?
Gerçekleşmeyen potansiyelin sorumlusu kim?
Sayın Şimşek, doğru ve haklı olarak stratejik coğrafi konumu ve görece iyi eğitimli 85 milyon genç nüfusu ile Türkiye’nin büyük ekonomik potansiyele sahip olduğunu söylüyor; bardağa dolu tarafından bakarak bu zengin potansiyeli gerçekleştirmeleri için iş dünyasına yükleniyor.
Ancak ülkemizin bu zengin potansiyelin gerçekleşmemesinden sorumlu tutulması gereken kesim iş dünyası değil, ülkedeki girişim ve iş yapma ortamını keyfi, bilime, gerçeklere ve görevlerinin gereklerine aykırı kararlarla temelden bozan istikrarsız yönetim olduğunu teslim etmesi, baltayı kendi yönetimine vurması daha doğru olur.
Şahsında ekonomi yönetimine oluşan güvenden ne kadar gurur duysa hakkı olan Sayın Şimşek’in, devlette kurumlar yerine şahıslara güven duyulmasının istikrarsızlık demek, bunun ise önümüzdeki devasa fırsatları gerçekleştirmeye en büyük engel olduğunu, yönetimde istikrarın bağımsız yargı, herkese karşı hukukun üstünlüğü ve yönetici kesimin hukuk önünde herkesle eşit ve yargıya doğrudan hesapverir olması ile mümkün olduğunu içselleştirmesi ve bunu cumhurbaşkanına ve partisine anlatması gerekir.
Adalet Dairesi ve vergi bilgeliğimize ne oldu?
Türk – İslam devlet geleneğine hâkim olan “Adalet Dairesi” bilgeliğine göre devletin gücü vergilere, verginin çokluğu halkın zenginliğine; halkın zenginliği ise ülkeye adaletin hâkim olmasına bağlıdır. Osmanlı saraylarının en yüksek yapısı, her daim yanan ışığı adaleti ülkeye yaymanın sembolü olan Adalet Kulesi bu bilgeliği tarihler ötesinden bu güne taşır. Mahkemelerde hakimlerin arkasına değil karşısına yazılması gereken “Adalet mülkün temelidir” sözü de Kelile ve Dimne’de ve benzeri yüzlerce siyasetnamede tekrar ede gelen Adalet Dairesi bilgeliğinden gelir.
Sayın Şimşek enflasyonla fakirleşen halka daha az vermeye, vergi veren kesimden ise daha çok vergi almaya çalışıyor. Önceki bakanlar ile görevini ihlal eden Merkez Bankasının yarattığı derin hasarı gidermek, bütçe açığını kapatmak için buna ihtiyaç olduğunu söylüyor. Ancak söylemleri hazineye daha çok vergi toplanmasına odaklanmış; Adalet Dairesi bilgeliği ise bir kenarda kalıyor…
Örnek: avukatlar ve adalet
Bakan Şimşek, geçenlerdeki bir beyanatında ortalama 16 bin TL gelir beyan ettiklerini söyleyerek avukatların vergi kaçırdıklarını ima etmiş. Mantar gibi biten yüz civarındaki hukuk fakültesinden her sene mezun olan 20 bin gencin katılmasıyla sayıları son dört beş yılda 200 bine yaklaşan avukatların sorunlarına ise hiç değinmemiş. Yarıdan fazlasının tecrübesinin 5 yıldan az olduğunu, asgari ücretin altında bile iş bulamadığından bahsetmemiş. Avukatların niçin kazanamadığını, vergi vermek için kazanmak gerektiğini görmezden gelmiş.
Ülkemizde her sene 10 Milyonun üzerinde dava açılıyor. Bir avukata senede yaklaşık 50 dava düşüyor. Ücret miktarı ele gelir davaları mahkemelerde çözmek, avukata ücret verip bir de yıllarca sürünmek yerine hakkın cüzi bir miktarına razı olmak daha ehven. Asgari ücretin çok altındaki CMUK müdafi ücretleri ise çok gecikmeli ve keyfe keder ödeniyor. Geriye ise cüzi nakit akışı sağlayan zorunlu arabuluculuk hizmetleri kalıyor.
Big Brother: maliye, ama…
Maliye, bu günlerde George Orwell’in 1984’ündeki herkesi her şeyi gözetleyen Big Brother’dan (Büyük birader) pek farklı değil. Hazine ve Maliye Bakanlığı sahip olduğu devasa bilgisayarlarda e-fatura, elektronik bankacılık, UYAP ve sair sistemlerle halkın her işlemini gözetliyor, kimin ne gelir elde ettiğini ne gider yaptığını anlık olarak biliyor.
Hal böyle iken Sayın Şimşek, veriye dayalı sağlam fikir üretmek yerine sığ bilgilerle ezbere politik söylemi tercih etmiş; altın yumurtlatmak için önce tavuğu yaşatmak ve semirtmek gerektiğini göz ardı etmiş.
Avukatlığın gücü = adalet ve hukukun üstünlüğü
Şimşek’in açıklamalarının daha da vahim yönü adaletin ve hukukun üstünlüğünün avukatlık mesleğinin gücüne bağlı olduğunun farkında olmaması.
Bunun için atacağı ilk adım, çok aşina olduğu İngiltere’de olduğu gibi avukatların gelir ve giderlerini, yaşam standartlarını, yurt içi ve yurt dışı banka hesaplarını, hangi davada ne kadar ücret kazandıklarını kamuya açıklamalarını sağlamak olabilir. Dürüstçe iş yaparak için az kazanıp az vergi veren dürüst avukatlar ile siyasi kayırma, rüşvet ve sair gayrimeşru yollardan astronomik gelir elde ettikleri halde hiç vergi vermeyenleri ayırt ederek, mesleğin sağlıklı gelişmesinin temellerini atabilir.
Adalet Dairesi bilgeliğini hassasiyetle takip etmesi gereken Şimşek, böylece, en başta adaleti gerçekleştirmekle görevli avukatların vergiden önce kaliteli hizmet vermelerini, iyi kazanmalarını ve çok vergi vermelerini kolayca sağlayabilir. Öte yandan daha çok vergi toplarken adaletin de gelişmesini sağlayabilir.
Şimşek ve Maliye politikası adaletli olmalıdır
İtalya’da Mario Draghi’nin ekonomik reform paketinde yargı reformu da yer alıyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 2020 sonlarında ekonomi, hukuk ve demokrasi reformu yapmaktan söz etmiş; ekonomiden sorumlu bakan ile Adalet bakanı iş dünyası ile görüşmeler yapmıştı.
Sayın Şimşek ve ekibinin, politika belirler ve karar alırken Adalet Dairesi’nin öğrettiği gibi daha çok vergi toplayabilmek için önce halkı zenginleştirmek; bunun için ise ülkede adaleti hâkim kılmak gerektiğini akıldan çıkarmamaları gerekir. Bu zor görev ise en başta gelir adaletsizliği olmak üzere toplumda adaleti bozan yapısal sorunları kökünden çözecek tedbirleri belirlemeyi, gündeme getirmeyi, gerçekleşmese bile sonraki dönem için farkındalık yaratmayı gerektiriyor.
Ülke maliyecilerin deneme tahtası veya oyuncağı değildir. Maliye politikalarını herkesin ve kesimin gelişimini ve serpilmesini sağlayacak şekilde tasarlamak; bu görevin verildiği iktidarların da ayağını yorganına göre uzatmayı öğrenmesi gerekir…