Tahkimde çapraz sorguladığım bir İnşaat Fakültesi profesörü bilirkişi, yılda en az 50, 1990’dan beri 1.650’den fazla dosyada bilirkişilik yaptığını, her rapor için bir ile üç ay arası zaman harcadığını, bazılarının altı ay sürdüğünü, 10 binden fazla öğrenci yetiştirdiğini, 90 bilimsel eser yazdığını, her yıl onlarca uluslararası ve ulusal konferans düzenlediğini veya katıldığını anlata anlata bitiremedi.
Ortalama iki aydan 1.650 raporu yazmanın 3 bin 300 ay tutacağını hatırlatıp, 33 yılda toplam 275 sene yaşamayı nasıl becerdiğini sorunca, “Raporun diğer kısımlarını başkaları yazıyor, itimat ederek biz altını imzalıyoruz” diyerek, davacı avukatı profesör ile de müşterek bilirkişilik yaptığını itiraf etti. “İnşaatla ilgisiz dosyada bilirkişi olmayı niye kabul ettiniz” soruma ise “Ben diğer konularda da uzmanım” diye cevap verdi.
Ankara’da ziyaret ettiğim iş hukuku uzmanı bir avukatın bürosu silme mahkeme dosyalarıyla doluydu. İyi rapor yazdığı için bilirkişi atandığından, göstermelik ücret takdir edildiğinden, yanına iki de imza bilirkişisi atandığından, işi o yaptığı halde paraya ortak olduklarından, yardımcı bulamazsa bilirkişilik kabul etmeyeceğinden dertlendi.
Adalet Bakanlığı’nın düzenlediği bir reform çalıştayında bilirkişileri hâkim yardımcısı gibi konumlamanın anayasaya aykırı olduğuna dair bir tebliğ sundum. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) temsilcisi avukat, “Üyelerimiz, bilirkişilerin ‘Bizi görün’ diye rüşvet talep ettiklerinden şikâyet ediyorlar” dedi. Bu söz çok olağan bir şeymiş gibi karşılandı.
Saat ücreti 500 dolar olan bir kimya profesörüne, aylar sürecek ve normal bedeli 40-50 bin dolar civarında tutacak çalışması için 1.000 dolara karşılık gelen bilirkişi ücreti takdir edilmişti. Talebi üzerine 1.500 dolara yükseltildi ama bir daha bilirkişilik kabul etmedi.
Oturduğu yerden kanun çıkarmayı, bilirkişi sicillerini avukat ve vatandaştan gizli tutmayı çözüm sanan otokrat yarım akıl, yozlaşmış bilirkişiliği, olduğu gibi yargının içine monte etti. Yargılamalar aleni ama dosyalar gıyapta bilirkişilere teslim ediliyor. El yordamı raporlarla bilirkişiler dosyaları özetliyor, verilecek hükmü belirliyorlar. Hâkimlerin işini kolaylaştırma adı altında dosyalar adliye dışındaki bilirkişi bürolarına, hâkim de yargılama dışına itiliyor. Yargılama yapmadan adil yargılama olması, delilleri tartışmadan gerçeğin kendi kendine ortaya çıkması umuluyor, bilirkişi ve hâkim zümresinin algısına göre alternatif adalet oluşturuluyor.
Bürokraside filizlenip, otoriteye teşne akademisyen egoları ile beslenen, hemen her işimizi yarım yamalak ve el yordamı ile yapan, çoğu zaman faydadan çok zarar getiren yarım aklı, bu ülkenin havasından suyundan, aklından ve alışkanlıklarından bir daha gelmemek üzere sınır dışı etmek, yerine aklı, mütevazılığı, bilimselliği, veriyi ve ortak aklı davet etmek gerekiyor.
Devletimizi yarım akıllı yapan egolara sesleniyorum:
1. Bilirkişilik kanununu hemen kaldırın, sadece sicilleri tutun ve alenî hale getirin.
2. Vatandaşın bilirkişi arama, bulma, görev verme, soru sorma, cevap alma hakkına müdahale etmeyin, tersine bunu kolaylaştırın.
3. Bilirkişileri korumayın, tersine en küçük ihmallerini bile cezalandırın.
4. Avukatların delil toplama yetkilerini teslim edin, kolaylaştırın, ilgili herkesin vakıaları ve delilleri dürüstçe tam ve doğru ifşa etmesini zorunlu kılın, suistimalleri önleyin.
5. İlgili herkesi tek celsede mahkemede toplayın, hükmün tek celse yargılamada ortaya çıkmasını sağlayın.
6. Yargının insan kaynaklarını etkin olarak kullanın, iş yükünü akıllı dağıtın, her şeyi hâkimden beklemeyin, hâkimleri lüzumsuz işlerle uğraştırmayın, sadece kendi yapmaları gereken işlere odaklandırın.
7. Ankara’da mevki sahibi olmayı hükmetme yeri olarak görmeyin, halkınızın efendisi değil hizmetçisi olun!