Polonya’da, seçimleri iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nin (PiS) kaybedip demokrat Donald Tusk’ın kazanması üzerine, sadece Türkiye’nin değil gerilemekte olan tüm demokrasilerin dersler çıkarması gereken ibretlik gelişmeler yaşanıyor.
Yargı bağımsızlığını yeniden inşa vaadiyle iktidara gelen Donald Tusk, PiS’in sekiz yıllık iktidarında dolandırıcılık, zimmet ve görevi kötüye kullanma suçları işleyen üst düzey yetkililerin soruşturulmasını istiyor. Avrupa Birliği’nin (AB) bloke ettiği 100 milyar avro civarındaki fonların Polonya’ya verilmesi için de Tusk’ın vaadini başarması gerekiyor. Fakat PiS’in üyelerinin çoğunu atadığı Polonya Anayasa Mahkemesi ve yine PiS’in seçtiği, veto yetkisine sahip Cumhurbaşkanı Andrzej Duda karşısında Tusk’ın işi oldukça zor.
Nitekim, iktidarın borazanı haline geldiği gerekçesiyle devlet medyasını kökten yeniden düzenleme planını Anayasa Mahkemesi iptal etti. Mahkeme, Tusk’ın para politikasını iktidarı siyasi aleti haline getirmekle suçladığı Polonya Merkez Bankası Başkanı’nın soruşturmasını da engelledi. Cumhurbaşkanı Duda’nın Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü, Tusk’ın Polonya Başsavcısı’nı görevden alma kararı da iptal edilebilir. Cumhurbaşkanı Duda, yargılanarak mahkûm olan fakat sığındıkları cumhurbaşkanlığı konutunda yakalanarak konuldukları hapiste açlık grevine başlayan eski İçişleri Bakanı ile bir milletvekilini 2015’te affetmiş olduğunu ve serbest bırakılmaları gerektiğini söylüyor. Bu arada PiS’in Dışişleri Bakanı Yardımcısı da konsolosluklarda para karşılığı vize verilmesi skandalı sebebiyle yakalandı. Bu durumun Polonya’da fiilen iki devlet ortaya çıkarma ihtimalinden söz ediliyor. Tusk ile Duda’nın bir araya gelmesi de bir çözüm getirmedi.
Donald Tusk, seçimi kaybetmesine karşın kritik mevkileri ve ipleri halen elde tutan PiS ile anlaşmadığı, PiS’in iktidarında siyasilerin üst düzey bürokratların işlediği suçların üstünü örtmediği sürece Cumhurbaşkanı Duda ve Anayasa Mahkemesi ile mücadelede zorlanacak. Duda’nın görev süresi 2025’te sona erecek ancak Anayasa Mahkemesi’ndeki PiS taraftarı üyeler ve Merkez Bankası Başkanı daha uzun bir süre görevde kalacaklar.
Polonya’nın siyasi yapısı ve devlet gücünün siyasi kurumlar arasında paylaşımı, Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı sisteminden önceki gibi. Seçimleri kazanan Donald Tusk’ın mevcut durumdaki iktidarı, Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanı olduğu dönemde AK Parti’nin seçimleri kazandığı ama tam iktidar olamadığı ilk dönemine benziyor.
Anayasa Mahkemesi ve benzeri yüksek mahkemelerin üyeleri, onları atayan iktidarlardan çok daha uzun süre görev yapıyorlar. Anayasal düzenin korunması gayesiyle bu üyelere – kimsenin asla dokunamayacağı – eşi benzeri olmayan teminatlar veriliyor. Bunda amaç, iktidar değişikliklerinde yumuşak geçişi sağlamak, yönetimde istikrarı korumak ve savrulmaları önlemek.
Fakat bütün demokrasilerde siyasetçilerin en baş hedefi yüksek mahkemelere sadık adamlarını atamak oluyor. Devletin bekâsı ve istikrarı için verilen yetkileri yüksek mahkeme üyelerini atarlarken şahsi menfaatleri için açıkça suistimal ediyorlar. Çünkü böylelikle seçimleri kaybetseler dahi iktidarlarını – daha doğrusu kapalı kapılar ardında pazarlık güçlerini – yıllarca uzatarak sürdürebiliyorlar. Bu durum bütün demokrasilerde siyasetçileri yolsuzluk batağına çekiyor.
Demokrasilerin siyasetçi kesime karşı zayıflığını önlemek için yargıyı kurumsal ve işlevsel olarak tam bağımsız hale getirmek, yargı meslek kuruluşlarına, Anayasa Mahkemesi ve benzeri mahkemelere üye atanmasında siyasileri söz sahibi olmaktan çıkarmak, kamuoyunu aktif olarak sürece dahil etmek gerekiyor.