‘…Türkiye’nin çağdaşları seviyesinde ileri bir demokrasi olmasının önündeki en büyük engel demokrasinin siyasi partilerde içtenlikle benimsememiş olmasıdır.’
Akademik eserlerde “siyasi oligarşi” partileri; iktidara geldiğinde devlet kaynaklarını kendileri ya da çevrelerindeki kişi ve grupların maddi ve siyasi çıkarları yönünde kullanma potansiyeline sahip olan kişiler olarak tanımlanmaktadır.
Demokraside yöneticiler bireylerin devletteki temsilcisidir; görevleri, bireylerin iradesini devlet yönetiminde yansıtmaktır. Siyasi partiler bir yandan yöneticilerin belirlenmesini sağlarken diğer yandan bireyleri fikir üretmeye yönlendiren, ortaya çıkan fikirlerin geliştirilmesini, toplulaştırılmasını, birleştirilmesini, üzerinde mutabakat oluşturulmasını sağlayarak bütünlük içinde devlet yönetimine aktaran yapılar olarak önemli işlevler yerine getirir. Bu yönüyle siyasi partiler bireyler ile devlet arasında bir köprü işlevi görür.
Öte yandan bireylerin devlet yönetimi ile ilgili özellikle ifade ve örgütlenme özgürlüğünün siyasi partilerde tam olarak karşılığını bulması gerekir. Siyasi görüşlerin yasal ortamlarda varlık bulması ve kendini ifade etmesi toplumsal barış için zaruridir. Yasal yollardan ifade imkânı bulamayan fikirler, kendilerini gayrı kanuni yollara girme pahasına olsa bile mutlaka ifade edecektir.
Devleti yönetecek olan kamu görevlilerini ve nasıl yöneteceklerini siyasi partiler belirler. Bu nedenle siyasi partilerin politika tercihlerinin sağlıklı oluşması devletin iyi yönetilmesi ile doğrudan ilişkilidir. Bu konuda yazılmış olan ve oldukça fazla sayıdaki akademik eserlerde Türkiye’de siyasi partilerin karar alma ve yönetim mekanizmalarına siyasi oligarşik grupların ve partiyi şahsi malı imiş gibi gören liderlerin hâkim olduğu, partilerin tabanlarının parti politika ve kararlarını belirlemediği, lider ve merkez yönetimlerin tercih ve kararlarını desteklemek durumunda oldukları, siyasi parti yönetimleri üzerinde iş adamları, cemaatler, seçmen ve delege ağaları ve benzerlerinin saydam olmayan yöntemlerle nüfuz sahibi olduğu ifade edilmektedir.
Demokrasinin Önündeki Engel: Demokratik Olmayan Siyasi Partilerdir!
Günümüzde yasama ve yürütmeye hâkim olan siyasi partiler, yasama – yürütme ikiliğini ve ayrımını ortadan kaldırma, her ikisine de hâkim olmanın avantajıyla yargı gücüne de etki veya hükmeder hale gelme imkânına sahiptir. Bu da demokratik sistemin bozulmasına ve yozlaşmasına neden olur.
Bunun yanında siyasi partilerde yönetimin liderler ve çevresindeki küçük bir grubun eline geçmesi, partilerin profesyonel bir politikacı sınıfının özel işletmelerine dönüşmesine, parti üyelerinin özgür düşüncelerini ifade etmek ve yanlışa karşı doğruyu savunmak yerine parti görüşlerini körü körüne benimsemesine neden olmaktadır.
Türkiye’nin çağdaşları seviyesinde ileri bir demokrasiye kavuşmasının önündeki en büyük engelin demokrasinin siyasi partilerde içtenlikle benimsememiş olması ve dolayısıyla siyasi partiler olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.
Öte yandan tüm devlet üst yönetimine hâkim olarak istediğini yaptırtabilen siyasilerin sadece seçimlerde ve siyasi olarak hesapverir olması, bunun tek yaptırımının seçimleri kazanmak ya da kaybetmekten ibaret olması seçim rüşvetlerine neden olmakta ve ekonominin gerektirdiği değil oy getirecek popülist kararların alınmasına davetiye çıkarmaktadır.
Her kesim şikâyet ediyor olmasına rağmen, sebep olarak gösterilen 2820 sayılı siyasi partiler yasasının değiştirilmemiş olması aslında durumdan siyasi parti mensuplarının memnun olduğu biçiminde yorumlanabilir.
Parti İçi Demokrasi Neden İşlemiyor?!
En başında ifade etmek gerekir ki; Türkiye’de siyasi partiler ve demokrasi iktidara gelmenin ve kamu gücünü elde etmenin bir aracı olarak görülmektedir. Siyasilerin iş bulma, tayin, terfi, iş takibi, ihale, kredi takibi gibi neredeyse her türlü işleri üstlenmeleri onları esas işlevlerinden uzaklaştırmakta; ilişkilerin genelde her aşamada karşılıklı çıkara dayalı olmasına ve sonucunda da demokrasinin yozlaşmasına neden olmaktadır.
Siyasetin bir menfaat kavgası; siyasetçilerin de bu mücadelenin aktörleri olarak görülmesi durumunda demokrasinin gelişme şansı çok azdır ve büyük bir oranda tesadüflere ve kişilere bağlıdır.
2820 sayılı SPK’da zorunlu kılınan tek tip parti örgütlenme modeli en başta bireylerin ve toplumun örgütlenme özgürlüğüne uyarlı değildir. Dayatılan yapılanma toplum iradesinin siyasi parti politikalarında etkili olmasına ve sonucunda siyasette yansımasına da engeldir. Dayatmanın amacını gerçekleştirmek için SPK’nın siyasi partilere yasak olan örgütlenme tür ve şekillerini belirtmesi yeterlidir.
Türkiye’de siyasi partilerde, parti üst yönetiminin yaklaşımlarının egemen olduğu, partililerin görüşlerinin alındığı, anket ve temayül yoklamaları ya da istişare toplantıları gibi çalışmalardan çıkan sonuçların sadece yöneticilerin benimsemesi oranında parti politika ve kararlarına yansıdığı söylenebilir. Siyasi partilerin örgütlenmesine ve karar mekanizmalarına partinin alt kademeleri ve parti üyeleri neredeyse hiç karıştırılmamaktadır. Siyasi partilerin kuruluşunda belli başlı aileler, üst düzeyde öne çıkmış bürokratlar, zengin iş çevreleri, asker, memur ve sivil seçkinler etkin olmakta, parti üyelerinden fikir değil sadece oy istenmektedir. Üyelerin parti yönetimini etkilemesi ve kontrol etmesi esas olması gerekirken parti yöneticileri üyeleri yönetmekte ve kontrol etmektedir. Bu şartlarda partilerin merkezlerindeki küçük bir grubun partiye egemen olarak parti oligarşisini oluşturması kaçınılmazdır.
Bütün sosyal gruplarda ve siyasi partilerde liderler ve etraflarında bir çekirdek kadro bulunur ve bu doğaldır. Ancak bütün insan topluluklarında ve siyasi partilerde lider niteliklerini haiz birçok kimse bulunur. Partiler liderlerini bu nitelikleri taşıyan istekliler arasında gerçekleşecek yarışma sonucunda seçmelidirler. Parti içi demokrasi bu yarışmanın gerçekleşmesine uygun zemin ve ortamı sağlamalıdır. Ancak Türkiye’de en demokratik düşünce ile yola çıkan ve demokrasiye inananlar bile, bir süre sonra çevrelerinin etkisi veya başka nedenler ile parti için demokrasiyi unutmaktadırlar. Siyasi parti liderlerinin siyaset dışı müdahaleler dışında hayatları boyunca görev yapmakta olduğu, lider sultası nedeniyle siyasi kurumlaşmanın gerçekleşemediği, bir fikir, bir kadro hareketi olması gereken siyasi partilerin giderek onu kuranların mülkü haline geldiği eleştirisi yaygın, akademik çevrelerce de dile getirilen bir eleştiridir.
Parti Oligarşisi Sistemi Yozlaştırıyor
Partilerdeki egemenliklerini koruma güdüsüyle hareket eden oligarşik güçler, şeffaf bir parti üyeliği sisteminin oluşmasına engel olarak aslında sistemin yozlaşmasının ilk adımlarını da atmaktadır. Üye kabulünde sınırlamalar ve kayıt sistemindeki küçük püf noktaları iktidar sahiplerinin kendilerini korumaları için uygun ortam yaratmaktadır. Düzenli ve sistemli bir kayıt sistemi olmadığı için kimin üye olduğunu veya olmadığını anlamak çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bir düzen öngörülmüş olsa bile uygulamada hiç işlememekte; yanlış veya eksik işlemektedir. Üye ağaları denilen kişiler oluşmakta, naylon kayıt denilen gerçek olmayan toplu üye kayıtları yapılmakta, böylece siyaset geniş halk kesimlerinin katıldığı değil bu işle profesyonel olarak ilgilenen kişilerin tekeline girmekte; sağlıklı siyasal katılım kanalları tıkanmış bulunmaktadır.
Dr. Fazıl Sağlam’ın ifade ettiği üzere; çok dereceli parti içi seçim sistemi parti içi demokrasiyi engellemekte, oligarşiye ve lider sultasına neden olmaktadır. Parti genel merkezleri seçilmiş yerel parti örgütlerini görevden alabilmekte, seçimle gelenler seçim dışı yöntemlerle görevden alınabilmektedir.
2820 s SPK m.37’de 1986’da yapılan değişiklikle aday belirleme yönteminin siyasi partilerin tercihine bırakılması, aday belirleme yetkisinin dar bir lider ve merkez kadrosunun eline geçmesine neden olmuştur. Adaylar, demokratik ve temsilde adalete daha uygun olan serbest, eşit, gizli oy açık tasnif esasları çerçevesinde önseçim yolu ile değil merkez yoklaması suretiyle belirlenmektedir. Sonuçta aday belirleme yetkisi parti merkezlerindeki grupların hâkimiyetine girmektedir.
Siyasi partilerin kongreleri, parti politikalarının belirlenmesine ve kararların alınmasına parti üyelerinin katılmalarını sağlayan değil, formalite gereği resmi seçimlerin yapılmasından ibaret olabilmektedir. Yöneticilerin seçimlerinde ise sabit liste uygulamaları ile gizli oy açık sayım ilkesi ihlal edilmekte, yönetici adayları arasında yarışma olması önlenmekte, merkeze biat ve parti üst yönetimi tarafından takdir edilenle kanaat edilmesi zorunlu hale gelmektedir. Bütün partilerde benzer yöntemlerin uygulanması ılımlı ve uzlaşmacıların değil, aşırıların ve militan niteliklilerin seçilmesine ve bu durum da siyasette ve toplumda kutuplaşmanın artmasına neden olmaktadır.
Bütün bunların temelinde parti içi demokrasiyi ortadan kaldıran, üyelerin eşit ve adil temsilini ihlal eden delegelik sistemi ile kademeli ve delege usulü seçim sistemlerinin kullanılması, düzenli ve şeffaf olmayan parti üyelik kayıt sisteminin parti üyeliklerini ve delegeleri kontrol altında tutmaya imkân vermesi gibi ciddi sebepler yatmaktadır.