Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, TÜSİAD’a ve yeni başkanı Orhan Turan’a yönelik “Sen bize ders veremezsin, daha çıraksın, kalfa dahi olamadın. Haddini bil” şeklindeki sözlerini ve özellikle de iş dünyası için çok etkili bir yaptırım olan “TÜSİAD bu iktidarın kapısını hiç çalmasın” sözlerini yadırgıyorum.
Azarlanma, vergi incelemesine uğrama, idaredeki işlerinin aksaması ve benzeri riskler sebebiyle zaten oto sansür uygulayarak iktidarı eleştirmekten kaçınan iş dünyası için devlet kapısının kapanması; iş dünyasının sıradan sorunlarını bile dillendiremeyecek, çözüm isteyemeyecek olması demek.
Yöneticiden randevu: lobicilik var, kanunu yok
Yasama ve yargı organları mensupları ile cumhurbaşkanı, bakanlar, üst düzey memurların kimlerle, nasıl ve nerede görüşeceğini, bunların nasıl raporlanacağını ve denetleneceğini düzenleyen kurallar Türkiye’de yoktur.
Yapmış oldukları görüşmelerin kaydını tutmadıkları gibi kiminle neyi konuştuklarının hesabını da kimseye vermezler. Üstelik, normal hayatta bile ayıp görülmesine rağmen bürokrasi geleneğinde kendilerine yazılan yazılara, yapılan aramalara bir cevap vermek, cevap verirlerse gerekçe göstermek gibi bir yönetim kültürü de yoktur.
TBMM’de de benzer bir durum söz konusudur. Mevzuat hazırlamaya dahil edilmeleri gerekmesine karşın kişisel ilişkiler ya da lobici desteği olmaksızın STK’ların komisyonlara katılmalarını sağlayan şeffaf ve hesapverir mekanizmalar yoktur.
Muteber birçok iş insanı, mali kaynakları güçlü olan iş dünyası STK’ları yöneticilerden randevu alabilmek için lobicilere devasa ücretler öderler. Bazı hallerde millî güvenlik meselesi olabilen lobiciliğin de kanunu, kuralı ve uyulması zorunlu olan etik ve ahlak kuralları yoktur.
Ne TÜSİAD ile ne TÜSİAD’sız
İktidar da muhalefet de her zaman TÜSİAD ile istişare ederler. Çünkü TÜSİAD bünyesindeki onlarca komisyon, uzmanlaşmış çalışma grupları ve üç binden fazla gönüllü ordusu ile ülke sorunlarına ve ihtiyaçlarına çözüm önerileri geliştirir. İşte bu sebepten dolayı iktidarın en sık, yeni atanan bakanların ilk olarak görüştüğü iş dünyası STK’sı TÜSİAD’tır.
Nitekim Sayın Cumhurbaşkanının Kasım 2020’de “ekonomi, hukuk ve demokrasi” sözü vermesi üzerine, Hazine ve Maliye Bakanı ile Adalet Bakanının iş dünyası ile görüşmelerinin ilk durağı TÜSİAD olmuştur. Şahsen katıldığım toplantıyı takiben geniş bir somut öneriler listesi Daha İyi Yargı Derneği, Türkonfed ve TÜSİAD ortak imzası ile bakanlıklara iletilmiştir.
TÜSİAD Başkanını çırak çıkarmak
TÜSİAD birçok bakımdan eleştirilebilir. TÜSİAD’ın ne olduğu, bir menfaat grubu mu, bir tacirler derneği mi, siyasi parti benzeri bir oluşum mu ya da kendi iddia ettiği gibi bir düşünce kuruluşu mu olduğu elbette sorulabilir. TÜSİAD bunlardan biri veya birkaçı olmakta ve dilediği gibi hareket etmekte özgürdür.
TÜSİAD başkanının haddini tabi olduğu dernek tüzüğü belirler. Sözleri ile haddini aştığını söylemek de sadece TÜSİAD’ın üyelerinin hakkıdır.
Türkiye’nin en temel sorununun orta demokrasi olduğunu, bunun “yargı, hukukun üstünlüğü ve temsilde adalet” aksamalarından kaynaklandığını bilen bir fikir önderidir. Devletin bilimsel esaslara ve hukuka uygun, hesapverir olarak yönetilmesinin iş dünyasının başarısı ve halkın refahının artması için ön şart olduğunu iyi bilir. Memleket meselelerini kendine dert edinmiş, çözmek için canla başla çalışan bir vatandaştır.
Baba malı görmekten hizmete terfi gerek
Devleti iktidar olarak görmek de nedir?
Beğenilmeyeni de söyleyen iş insanlarına devlet kapısını kapatmak da nedir?
Sözüm sadece iktidara değil, iktidar ve muhalefet dahil tüm siyasileredir.
Devlet, kimsenin babasının malı değil, herkesindir.
Kamu görevlilerinin vatandaşla görüşmelerini düzenleyen şeffaf davranış kurallarını bir an önce oluşturup, kanunlaştırınız.
Halkı iktidardaki yöneticilerin reayası gibi gören anlayışı terk edip siyasetçileri halkın hizmetçileri mevkiine terfi ettiriniz.