Samimi bir hukuk insanı olarak kendini gösteren Hakim Uğur Gençcan’ın, geçenlerde yoksulluk nafakası konusundaki tepki çeken çıkışını destekliyor; bu konudaki görüşlerini daha da geliştirmesini, çok yaygın nafaka haksızlıklarıyla oluşan nafaka adaletsizliğini, felsefi, sosyolojik, psikolojik ve bireysel yönleri ile kökten irdeleyen, kanun yapıcılarıyla uygulayıcılara “adaleti” öğretecek ve yol gösterecek bir eser ortaya çıkarmasını veya çıkarılmasına vesile olmasını diliyorum.
Aile, maddi, manevi her konuda dayanışma, yardımlaşma, paylaşmanın doğal zorunluluk olduğu en küçük toplum çekirdeğidir. Eşlerin nesillerini sürdürme içgüdüsü ve arzusu, ailede dayanışma ve paylaşmanın da sürdürülmesini zaruri kılar. Devlet de kanunları ile bunu bir zorunluluk haline getirir. Bu sebeple, eşlerin ayrılma sürecine müdahale ederek, önceden gönüllü olarak yerine getirilen dayanışmanın sürdürülmesini zorla sağlar. Devlet’in yargı gücü, dayanışma yükümlülüğünü ayrılma sonrasına göre tevil eder; kimin kime, ne sebeple, ne miktarda ve ne zamana kadar maddi yardımda bulunacağını nafaka kararları ile belirler ve bu kararı zor kullanarak uygular.
Şefkatli ve anlayışlı olmadığı gibi, çoğu zaman ve çoğu bakımdan isabetli de olmayan yargı gücünün verdiği kararlarını devlet, hoyratça ve gerektiğinde kabaca icra eder. Birbirlerine sevgiyi tüketerek ayrılan eşler, diğerine saygıyı da kaybedince, mutlu birliktelikler tutkulu düşmanlıklara; ayrılma süreci diğerini yok etme mücadelesine dönüşür.
Bu yıkıcı ayrılma sürecinden ekonomik olarak güçsüz, toplumsal tabular ve çevre baskısı nedeniyle özgürlüğü kısıtlanmış olan kadınlarımız çok zarar görür. Gerçekten de, kadınlarımız nafaka konusunda oldukça mağdur durumdadırlar. 40 – 45 yaşlarında birkaç çocukla kendisinden boşanılan kadınlarımız, bir yandan çaresizlik ve kaybolmuşluk içine düşerken, diğer yandan çocuklarını sağlıklı büyütmenin sorumluluğu altında ezilir; hesapvermez, sadakatsiz ve sorumsuz davranan kocaların desteğini de kaybederek adeta yıkılırlar.
Nafaka kararları genellikle isabetsiz oluyor
Devletin müdahalesiyle, eşlerin evli iken eriştikleri sosyal ve ekonomik refah durumunu, ayrılık sonrasında sürdürülmesi amaçlanır. Neredeyse erkeğin, kadına nafaka ödeyerek destek olması genel kural gibidir. Buna karşın ayrıldığı eşine nafaka vermeyi haksızlık olarak niteleyen, çoğu zaman yargının erişmekte zorlandığı erkekler, hiç vermemek veya en az miktarda vermek için türlü yöntemlere başvururlar. Gerçek ekonomik güçleri ve varlıkları isabetli olarak ortaya çıkarılamadığı için de, nafaka kararları isabetsiz olur; ayrılma öncesindeki ekonomik ve sosyal durum yeniden tesis edilemez. Mahkemeye yalan söylemenin savunma hakkı olarak görülmesi, mahkemelerin gerçeği ortaya çıkarmasını ve isabetli nafaka kararları vermesini engeller. O zamana kadar şaşaa içinde yaşayan kocalar, mahkemeye, hayatını zor idame eder imiş gibi görünürler. Hakim polise yaptırdığı araştırmanın sonucuna ve kendi takdirine (yani kendi gerçeklerine) göre bir nafakaya hükmeder. Sonuçta, hayatın gerçekleriyle yargının nafaka kararları çoğu zaman birbiriyle örtüşmez veya uyuşmaz.
Nafaka kararlarından erkekler de mağdur olur, zarar görür ve adaletsizliğe uğrarlar. Özellikle kısa süren evliliklerde, kadın lehine süresiz olarak verilen nafaka kararları erkeklere haksızlıktır. Görücü usulüyle, kız isteme ve alma usulleriyle evlendirilenler, kısa süre birlikte olduktan sonra ayrıldıklarında dahi, kadın lehine nafakaya hükmedilir. Nafakadan kurtulmak erkeğin ölümüne veya kadının yeniden evlenmesine veya kendisine gelir sağlayan bir iş bularak çalışmaya başlamasına kadar sürer. Bir mesleği olduğu halde hiç çalışmayan ya da bir meslek edinebilecek iken edinmeyen, çalışabilecek iken çalışmayan, gelir elde ettiği halde geliri resmi kayıtlarda görünmeyen, fiilen evlendiği halde resmen
evlilik akdi yapmayan kadın, birkaç ay evli kalmış olduğu kocasından nafaka almaya ve nafaka ile yaşamaya devam eder. Erkek, doğru olmayan bir evlilik yaptığı, evlendiği kişi ile geçinemediği için birkaç ay süren evlilikler nedeniyle bile bazen ömür boyu nafaka ödemek zorunda kalır. Bu haliyle, erkek evlendiği kadını babasının dizinin altından çıkarmış ve kızlığını bozmuş olmanın ceremesini çeker. Böyle durumlardan şikayetçi olan birçok erkeğin toplanmış olduğu sivil topluluklar mevcuttur.
Nafaka sorunu insanları evlilikten soğutuyor
Yıllar önce sohbet ettiğim İsviçreli bir muhasebeci; boşandığı karısının iyi bir mesleği olduğu halde çalışmadığından, bu yüzden maaşının yarısının eline bile geçmeden karısının hesabına gönderildiğinden yakınmıştı. Durumunu anlatırken eski karısına duyduğu hiddet ve hissettiği adaletsizlik hissi neredeyse elle tutulabilecek gibi netti. Diyeceğim o ki; durum sadece Türkiye’de değil, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden İsviçre’de de böyle.
Kadının, babasının dizinin altından kocasının dizinin altına– sanki bir mal veya köle gibi – taşındığını varsayan bu ilkel ve haksız yaklaşım, kadını bir mal, köle veya ikinci sınıf bir insan haline getirmekte. Canı gibi sevdiği kızını, helal süt etmiş bir civana karı etme düşüncesindeki analar, babalar; erkeklere mahkum ve muhtaç olduğu hissini daha küçük yaşlarda kızlarının beyinlerine kazımaktalar. Böyle yetiştirilen kadının, kendisini öyle hissetmesi ve öyle hareket etmesi doğaldır. Hatta, yargı mercilerine yansımış olsa, kıyametlerin kopacağı aile içi şiddet ve birçok aile içi suçları, zavallı kadınlarımız bu yüzden sineye çekmektedir. Öte yandan, eski eşinin gelirinden pay alabilir olması; mesleği olan, çalışabilen ve üretebilen kadınlarımızı tembelliğe itebilirken, erkeklerin kadınlar hakkında önyargılar beslemesine ve sevgilerinin samimiyetine şüphe ile yaklaşmalarına ve sorgulamalarına neden olmaktadır.
Sonuçta, ayrılma sonrasındaki nafaka hukukunun kötü olması, insanları evlilikten soğumaya ve kaçınmaya, başka bir deyişle toplumun en küçük çekirdeği aile mefhumunun çatırdamasına neden olmaktadır.
Evlilikleri kurtarmak için nafaka mağduriyetlerini gidermek gerekmektedir.