Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci turda Recep Tayyip Erdoğan kazandı.
Kendi kendilerini cumhurbaşkanı adayı olarak dikte eden iki otokratik liderden birini tercihe zorlanan halk ise kaybetti; değişim ve daha iyi bir siyasi düzen yerine süregelen siyasi yapıya ve mevcut siyasetçilere beş sene daha mahkûm oldu. Türkiye’de demokrasinin riyakâr bir oyun, halkın kendi kendini yönetmesinin bir yanılgı olduğu bir kere daha tecrübe edildi.
Üye tabanlarına sormuş veya bir önseçimle belirlemiş olsalardı AK Parti tabanının aday göstereceği ortada olan Erdoğan da, aday gösterileceği şüpheli olan Kemal Kılıçdaroğlu da partilerine otokratik yöntemlerle hâkimler. Aday belirleme sürecine tabanlarını dahil etmeyip kendi kendilerini aday gösterdiler.
Erdoğan’ın bütün ülkeye ve siyasi tabloya hâkim ve yargı yoluyla siyaset mühendisliği milli iradeyi sakatlıyor. Yüzde 25 civarında oy alan milliyetçiler bir kısım yargı kararları sonucunda Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), İYİ Parti ile Zafer Partisi olarak üçe bölündüler, birlikte ana muhalefet olacakken çırak çıkarıldılar. Zamanlaması manidar mahkûmiyet kararı, görünürde Ekrem İmamoğlu’nun boynuna geçirilmiş bir yağlı ilmik fakat gerçekte halkın Erdoğan’ı alt edecek lider çıkarma hakkını idama hazır bekliyor.
Yönetme yeteneği oldukça zayıflamış, yönetim körlüğüne düşerek gerçeklerden kopmuş Erdoğan, muhalefetin bölünüp ezildiği şartlarda adaletsiz bir seçim sayesinde iktidara tutunarak daha iyi liderler çıkmasını önlüyor.
Kılıçdaroğlu’nun da otokrat olduğunu görmeyenler CHP’ye nasıl lider olduğunu, merkez yönetimini tabandan gelenlerin değil kendisinin belirlediğini, partisinde bile tek adam yönetimi oluşturduğunu, delegeleri belirlediğini, önceki cumhurbaşkanı adaylarını empoze ettiğini, iktidar olsaydı yetkilerini Erdoğan gibi kullanacağını gözetmiyorlar.
Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanlığı sistemi ile Millet İttifakı’nın güçlendirilmiş parlamenter sistem vaadini, tam bağımsız yargıyı ekleyerek uzlaştırma ve Türkiye’ye çağ atlatma asırlık fırsatını teptiler. Cumhurbaşkanlığını baba mirası gibi hak gören Erdoğan ve hatıra fotoğrafı çektirme yeri gibi gören Kılıçdaroğlu, kişisel ihtirasları için temel yapısal sorunlardan uzaklaşıp, seçim rüşveti dağıtmakta yarıştılar.
İttifak ortağına daha bağımlı Erdoğan, OHAL şartlarında getirdiği cumhurbaşkanlığı sisteminin hata ve eksiklerini düzeltme imkanını, Kılıçdaroğlu ise güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş hayalini de Cumhur İttifakı’nı uzlaşmaya davet etme imkanını da hepten kaybetti.
Yeni ve sivil bir anayasa yapma umudu söndü. Hukukun üstünlüğünü sağlayacak kapasitede, kaliteli hizmet veren, tam bağımsız ve tarafsız yargı hayalleri en az beş sene daha ertelendi. Halkın birikimlerinin ve alım gücünün korunacağına, fırsat eşitliğinin sağlanacağına, gelir adaletsizliğinin giderileceğine, liyakat ve adaletin gerçekleşeceğine inanç daha da zayıfladı.
Bu seçimler, kullanım tarihi geçmiş yöneticilerle bir yere varılamayacağını bir kere daha kanıtladı. Yeni adayların ortaya çıkması, sivil toplumun siyaset üstü örgütlenerek Siyasi Partiler Yasası’nı demokratikleştirmesine, siyasi etik ve siyasi davranış kuralları oluşturmasına, siyasette yolsuzluk, rüşvet ve illegal finansmanı önlemesine bağlıdır.