İktidara oy verenlerin yüzde 23’ü, muhalefete oy verenlerin yüzde 29’u oy verecek yeni bir parti arzu ediyormuş.
Gerçekten de hukuk, demokrasi ve ekonomide ülkenin gidişatından mutsuz, siyasetten umudunu kesmiş, seçimden bir değişim çıkmamasından hayal kırıklığı yaşayan bir kesim bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor; gruplar halinde birleşerek kendilerine önderlik edecek bir lider arıyor.
Ülkemizin hızla bir Orta Doğu ülkesi olmaya doğru evrilmesini önlemek için kendiliğinden harekete geçen bu gruplar, Türkiye’nin geleceğinden endişe etmekte haklılar. Zira oligarşik siyasetçilerin elinde ikinci yüzyılına girerken Cumhuriyetimiz orta demokrasiden seçimli otokrasi seviyesine, milli gelirimiz kişi başı 15 bin dolardan 8 bin dolar seviyesine düşmüş bulunmakta.
Bu gruplar aşağıdaki yapısal reformları gerçekleştirmek ve Türkiye’yi ileri demokrasi, hukuk ve refah devletine dönüştürmek istiyor:
1- Yargıyı yasama ve yürütmeden tam bağımsız, kaliteli hizmet üretir ve kendisi hukukun üstünlüğüne tam riayet eder hale getirmek, temel hak ve özgürlükleri-ifade özgürlüğünü koruyup geliştirmek,
2- Yürütmeyi yargı ve yasama yoluyla etkin denetlemek ve sınırlamak, TBMM’nin yürütmeyi denetleme yetkilerini artırarak yürütme ile yasama arasındaki ilişkileri dengeye oturtmak;
3- Eğitim, ekonomi, güvenlik, dış ilişkiler gibi konularda temel politikaları oluşturan anayasal özerk kurumlar oluşturmak ve yönetim kararlarına yüksek oranda bir kesimin katılmasını sağlamak.
Bu ülküyü benimseyecek vizyoner bir lider, 2028 seçimlerini büyük farkla kazanabilir! Ancak bu ülküyü gerçekleştirme vaadiyle ortaya çıkacak lider adaylarının oligarşik siyasete son vermeyi, siyasetçileri terbiye ederek dönüştürmeyi, herkesin kayıtsız şartsız hukuka hesap vermesini sağlamayı samimi olarak taahhüt etmesi ve bu amaçla aşağıdaki hedefleri gerçekleştirmek için sağlam bir strateji ve yol haritası ortaya koyması gerekir:
1- Siyasî etik yasası ile siyasetçi ve kamu görevlilerinin davranış kurallarının oluşturarak yürürlüğe koymak;
2- Her seviyede kamu görevlileri ile cumhurbaşkanı, bakanlar ve milletvekillerinin suçlarını özgürce soruşturacak uzman bir adalet yüksek mahkemesi kurmak;
3- Merkez yönetim yetkilerini kısıtlamak, delegelik sistemini kaldırmak, blok liste seçimleri yasaklamak ve parti içi kariyer ilerlemesini liyakate bağlayarak oligarşik siyasi partileri demokratikleştirip, dinamikleştirmek,
4- Seçim bölgelerini idari yönetim birimlerinden bağımsız, homojen ve artık oylar en aza inecek şekilde kalkınma ajans bölgeleri bazında düzenlemek, halkın iradesini yönetime sağlıklı yansıtmak.
AK Parti liderliğini ve cumhurbaşkanı yetkilerini bırakmayacağına, bir lider adayı da yetiştirmediğine göre Erdoğan’ın arzu edilen dönüşümü gerçekleştirmesini beklemek boşuna. AK Parti tabanı kaymayacağına veya üçe bölünmüş milliyetçi kesim konsolide olmayacağına göre, İYİ Parti’nin de böyle bir dönüşümü sağlaması mümkün değil.
Tek umut Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yeni bir parti arayanlara da önderlik edecek şekilde dönüşmesi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısındaki en güçlü aday Ekrem İmamoğlu’nun ise siyasi kaderi 2028’de de cumhurbaşkanı adayı olacağı belli olan Erdoğan’ın elinde.
İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’nu devirmesi, bu ülküyü başarması için yeterli değil. İmamoğlu’nun (ve varsa diğerlerinin) ileri görüşlü bir vizyon ile adeta siyaset üstü bir platform haline getirerek hem CHP’yi hem de Türkiye’yi dönüştüreceğine yeni bir parti arayanları ve toplumun kahir çoğunluğunu ikna etmesi gerekiyor. Aksi takdirde ‘eski tas, eski hamam’ Türkiye bildik sorunlar içinde bocalamaya devam eder.